Her gün çeşitli yayın organlarında beslenme konusunda birtakım haberlerle karşılaşmaktayız. Bunların bir kısmı tamamen bilimsel olmasına rağmen, bazıları ise doğruluktan tamamen uzaktır. Ancak maalesef asılsız haberlerin daha çok prim yapması doğru bilinen birtakım yanlışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Halbuki bilim doğruların artmasından ziyade, bazen yanlışların azalması ile ilerlemektedir. Aşağıda yemek yerken doğru bildiğimiz yanlışlardan birkaç örnek yer almaktadır:
Ispanak Üzerine Yoğurt, Süt İçerisine Pekmez Katılmamalıdır
Besinler ince bağırsaklardan yarış halinde emilirler. Ortamda hangi besin öğesi fazla miktarda bulunursa öncelik onda olur. Kalsiyum ve D vitamini fosfor emilimini artırırken buna karşılık demir minerali kalsiyumun emilimini azaltır. Ancak tükettiğimiz gıdalardaki bu besin öğeleri miligram hatta bazen mikrogram şeklinde tanımlanacak kadar küçük oranlarla alınmaktadır. Bu kadar düşük dozlarda alımlarındaki etkileşim göz ardı edilecek kadar küçüktür. Dolayısıyla ıspanak üzerine yoğurt koymak, sütün içerisine pekmez eklemek yanlış bir tutum değildir. Fakat öğün ile birlikte kalsiyum tableti veya demir hapı vs yutulursa, o durumda yaklaşık 1 gram kadar yüksek bir dozda alım söz konusu olur. Bu durumda diğer vitamin ve minerallerin tamamının emilimi ikinci plana atılır ve öncelikle preparat (tablet, hap) olarak alınan besin öğesi emilerek diğerlerini olumsuz yönde etkiler.
Balık ve Yoğurt Beraber Yenirse Zehirler
Tazeliğini yitiren balıkta histamin adında bir proteinin miktarı artmakta ve bu madde aynı zamanda yoğurtta da bulunmaktadır. Aynı öğünde her ikisi de tüketilirse vücuttaki histamin miktarı artmaktadır. Bu durum özellikle alerjik durumu olan bireylerde çok ender şekilde görülse de (kaşıntı ve kızarıklık gibi) bazı olumsuz tepkimelere yol açabilmektedir. Ancak zaman içerisinde bu durum bayat balık ve yanında yenilen yoğurt besin zehirlenmesine yol açar şeklinde yorumlanmaya başlamıştır.
Balık bayat ise yanında yoğurt yenilse de yenilmese de zaten zehirlenmeye yol açar. O nedenle besinleri taze olarak tüketmeye dikkat etmeli, tazeliğinden şüphe edilen besinler imha edilmelidir. Kaldı ki yoğurt; panzehir etkisinden dolayı zehirlenme durumunda özellikle tüketilmeli, ardından da istifra edilmelidir. Demek oluyor ki, balık ile birlikte her ne kadar yakışmıyor olsa da yoğurt, ayran, cacık veya peynir tüketilebilir.
Karbonhidratlarla Proteinleri Karıştırmamak Gerekir
Pratikte ve teorikte bu durum pek mümkün değildir. Örnek olarak bir süt, yoğurt kutusunun üzerindeki etiket bilgilerine bakıldığında içerisinde hem karbonhidrat hem de protein olduğu görülür. Hatta karbonhidrat diye bilinen pirinç ve makarna paketlerinin üzerindeki etiket bilgileri incelendiğinde protein de içerdiklerine tanık olunur. Ayırma diyetine göre hiç süt ve yoğurt tüketmemek gerekir. Peki ya kemik sağlığımız? Dolayısıyla böylesi bir durum kişiyi yetersiz ve dengesiz beslenmeye sürükler. Hem Türk beslenme alışkanlıklarına da aykırı bir durum söz konusudur: Bu mantık doğru olsa idi ne mantı ne de dolma yenilebilirdi. O halde ayırma diyeti temelinde yanlış bir diyettir, yemekte makarna ile köfte veya yoğurt tüketilebilir.
Yumurta Kolesterolden Dolayı Çok Tehlikeli Bir Besindir
Yumurta kolesterolünün yüksek olması ile dikkati çeker. Öte yandan yumurta düşük oranda doymuş, yüksek oranda doymamış yağ asitleri içerir. Bununla birlikte içermiş olduğu protein örnek protein olarak tanımlanır. Yani anne sütündeki proteine eşdeğerdir. Tamamı vücut proteinlerine dönüşebilmektedir. O nedenle özellikle büyüme ve gelişme çağındaki bireylerde oldukça önemli bir besin öğesidir. Bunun yanında, sarısında lesitin adında bir madde bulunmaktadır ki, sanılanın aksine kan kolesterolünü o kadar da yükseltmemektedir. Bu nedenlerle sağlıklı bireyler eğer arzu ederse günde 1 adet yumurta yiyebilirler. Eğer ki şeker hastalığı, kolesterol veya tansiyon yüksekliği, karaciğer yağlanması veya safra kesesi problemi olanların ise yumurtayı farklı günlerde olmak koşulu ile haftada en çok 2 – 3 adet tüketmeleri önerilmektedir. Tabi pişirme ilkeleri de büyük önem taşımaktadır. Kıymalı, pastırmalı, sucuklu veya tereyağlı olarak pişirmemek gerekir. Önerilen haşlama, menemen veya çılbır şeklinde (yağsız) pişirilmesidir.
Balın Sıcak Su ile İçilmesi Yağ Yakar
Özellikle ev hanımları arasında, balın sıcak su ile birlikte içilmesi durumunda yağ yaktığı gibi genel bir görüş vardır. Üst solunum yolları enfeksiyonlarında iyileştirici etkisi olsa da yağ yakma gibi bir özelliği bulunmaz. Öte yandan bağırsakları yumuşatarak kabızlığı önlemeye yardımcı olur. Bu durum ağırlıkta azalmaya yol açtığı için hemen yağ yaktığı yönünde görüşler düşündürse de gerçek zayıflama yağ kaybı ile mümkün olabilmektedir. Özetle, balın sıcak su ile içilmesinin sakıncası yoktur ama yağ da yakmaz.
Yemekle Birlikte Su İçilmemelidir
Beslenme konusunda sıkça tartışılan konulardan biri de; yemek yerken su içelim mi? Eğer ki kişinin yemek yerken su içme alışkanlığı varsa bunu devam ettirmelidir. Ancak tüketmiyorsa kendini de zorlamamalıdır. Kimi yazılarda yemekle birlikte fazla su içmenin mide hacmini genişleteceği, o nedenle yemek öncesi, yemek esnası veya yemek sonrasında fazla su içilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Zaten yeterli oranlarda su içmeyen Türk toplumu için bu gibi açıklamalar son derece yersiz. Mide zaten çok esnek bir yapıdadır. Doldurulunca genişler, boş kalınca büzüşür.
Öte yandan soğuk suyun yağları dondurduğu, sıcak suyun ise yağların çözülüp atılmasını sağladığı gibi yanlış görüşler de söz konusudur. Hatta bazı uzmanlar “yağlı tavayı soğuk su ile mi yıkarsınız” şeklinde söylemler ile kendilerini destekleyici sorular da yöneltirler. Aslında soğuk su (2ºC) mideyi yaklaşık 20 dakikada, ılık su (32ºC) 80 dakikada terk eder. Bu nedenle besinlerle olan etkileşimi daha fazla olacağı ve midede uzun süre kalarak doygunluk hissi vereceği için ılık su sanki bir gömlek daha üstün gibi görünmekte. Ama bu demek değildir ki; aman soğuk ya da sıcak su içmeyin. Yeter ki su için…
Kepekli Ürünler Kansızlık Yapar
Diyet posası (lifi), bitkilerin yapısında bulunan, sindirim sisteminde vücuda emilemeyen ancak organizma için faydalı olan kısmıdır. Posa, sağlığın sürdürülmesi için faydalı, hastalıkları önleyici ve tıbbi beslenme tedavisinin bir bileşeni olarak gösterilmektedir. Diyet posası, sağlıklı beslenmenin önemli bir parçasıdır. Genellikle birçok vitamin ve minerali de içerdiğinden, posadan zengin beslenme sağlıklı bir yaşam tarzının da göstergesi sayılabilir. Yüksek posalı diyetlerle beslenen toplumlarda kalp hastalıkları, divertikül hastalıklar, hemoroitler, kolon kanserleri, şeker hastalığı, şişmanlık… nadir görülmektedir. Diyet posası için değişik yaş ve özel durumlara yönelik tüketim standardı henüz belirlenmemekle birlikte son literatürlerde kadınlarda 30, erkeklerde 38 gram posa alımı uygun görülmektedir.
Günde 50 – 60 gramın üzerindeki aşırı tüketim ise kalsiyum, demir, çinko gibi bazı mineralleri bağlayarak vücuttan atılmalarına yol açabilir. Öte yandan besinler yolu ile bu denli bir tüketim pek mümkün değildir. Ancak, aktardan kepek alarak; çorba, salata, yoğurt ve sebze yemeklerine fazlaca eklemek durumunda vücutta bazı besin öğelerinin emilimi olumsuz yönde etkilenebilir, kansızlık gibi durumlara yol açabilir. Normal şartlar altında sürekli kepek ekmeği yemek, kepekli makarna tüketmek, aralarda kepekli bisküvi vs tercih etmek kansızlık yapmaz. Fakat kişide mevcut bir kansızlık durumu söz konusu ise; o takdirde kepekli ürünler önerilmez.