Karatay Diyetine Eleştiriler

Karatay diyeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. O halde gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür. Kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir, hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olmamaktadır. Dengeli diyetlerde yağ, çok düşük oranlarda karbonhidrat içeren diyetlerde su ve açlık durumunda kas kaybı olmaktadır. Karatay diyeti ile ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir. Çünkü protein ağırlıklı bir diyettir ve karbonhidrat içeriği yok denecek kadar düşüktür. Protein alımının yüksek olduğu bu diyet ile kan şekeri düşüşüne karşılık tansiyon, kan kolesterol ve ürik asit değerleri artış gösterebilir. Uzun vadede vücutta geri dönüşü pek mümkün olmayan süreçler ortaya çıkabilir ve kişiyi ölüme kadar götürebilir.

Sizce Karatay diyeti sağlıklı bir zayıflama yöntemi mi?

Gün geçmiyor ki kitle iletişim araçlarında çarpıcı açıklamalar yapılmasın. Bilim, doğruların artmasından ziyade yanlışların azalması ile de ilerler. Ancak sağlık, beslenme ve özellikle şişmanlık alanında gündemi meşgul eden o kadar çok yöntemden söz edilmektedir ki; insanlar neye, kime inanacağına karar verememektedir. İnternet ortamında arama motorlarında “diyet” kelimesini taradığınızda 0,05 saniye gibi kısa bir sürede yaklaşık 16 milyon sayfanın açıldığı hesaba alınırsa durumun ne kadar içler acısı olduğu ortaya çıkmaktadır. Acaba bu verilerin ne kadarı gerçek anlamda konunun uzmanları tarafından hazırlanmaktadır. 10 yılı aşkın süredir aktif olarak diyetisyenlik yapmama rağmen sadece 1 adet yazılı eserim olmasına karşılık mankenlik yapan bir kişinin benden çok zayıflama kitabının olması, hele ki uzun bir dönem yok satması trajikomik bir durum. Bu doğrultuda gündemi meşgul eden Karatay diyetini sağlıklı olarak yorumlamak ve insanları özendirerek sağlıkları ile oynamak son derece yanlış bir durumdur. Şahsen böylesi bir diyeti kesinlikle onaylamıyorum ve onaylayan uzmanların da biliminden şüphe etmek gerektiği kanaatindeyim.

Sizce Karatay diyeti beslenme alışkanlıkları düşünülecek olursa Türk insanı için uygun bir yöntem mi?

Genel anlamda biz Türkler ilgili uzmanın ağzından çıkan sözleri hiçbir zaman için dikkate almayarak, nasihatlere kulak asmayarak yaşayan bir toplumuz. Başımıza gelmedikten sonra “bana bir şey olmaz” düşüncesi ile hareket ederiz. Kalp – damar hastalıklarına bitter çikolata veya kırmızı şarap faydalıymış gibi haberleri hemen benimser, yürüyüş yapmak veya kızartmadan kaçınmak gibi yaşam tarzı değişikliklerini hiçbir zaman kabullenmeyiz. Yani sadece işimize geleni uygularız.

Diğer yandan 3 ana öğün şeklinde beslenmek artık tarih oldu neredeyse. Nasıl ki bir çiçeğe su vermek için kurumasını beklemiyorsak, yemek yemek için de ille de acıkmayı beklememek gerekir. Düşünün ki yılardır öğlen vakti yemek yiyorsunuz. Ne yerseniz yiyin, az ya da çok hiç fark etmez: Akşam olunca yine acıkacaksınız! E bu durumda acıkmayı beklemeden, kendimizi frenlemek adına ikindi vakti tüketeceğimiz küçük bir ara öğünün, akşam yemeğinde az ve yavaş yemeyi sağlamasının yanında ne gibi bir zararı olabilir ki?

Zayıflamayı “aç kalmak” olarak gören, diyetisyenlerin hazırladığı beslenme programlarını görünce de “ben bunları yersem daha da kilo alırım” diye karşılık veren bir topluma; kan kolesterolünün kalp – damar sağlığı üzerinde pek de bir etkisi olmadığını hatta kolesterol ilaçlarına karşı olduğunu düşünen bir kardiyolog meslektaşları tarafından eleştirilecektir, zaten öyle olmaktadır. Ancak gün içerisinde çift yumurta ve bolca kırmızı et tüketiminde hiçbir sakınca olmadığını, diyette tahıllara yer olmadığını vs savunur açıklamalar yaparsa, bu durumda biz diyetisyenlere de söz hakkı doğmaktadır.

Halbuki Karatay diyeti kişiyi yetersiz ve dengesiz beslenmeye sürükler. Aynı zamanda Türk beslenme alışkanlıklarına da uygun bir diyet değildir. Türkler %70 tahıla dayalı beslenmekte ve bunun da %70’ini ekmek teşkil etmektedir. Toplum olarak makarna ve mantı ile birlikte bile ekmek yemeyi severiz. Diğer yandan et alım gücünün düşük olması da bu diyeti uygulamayı zorlaştırmaktadır. Gerçi biz toplum olarak siyasileri örnek alarak kuşburnu çayı da içeriz; işin ucunda kilo vermek olduktan sonra geçim sıkıntısından ağlasak da kilosu 70 – 100 TL olan altın çilek meyvesini de yeriz.

Nice insandan kilo verdiriyor, yağ yakıyor, metabolizmayı hızlandırıyor gibi duyumlar sonrası bol bol kabak çekirdeği yediğini; maden suyu, çimen suyu, kekik suyu, ballı limonlu su, sirkeli su, zayıflama çayı içtiğini; denizde dokunmaktan bile çekindikleri yosunların tabletlerini, içeriğinde ne gibi kimyasalların bulunduğunu bilmedikleri sözde “bitkisel” zayıflama haplarını kullandığını; hatta tok tutar düşüncesi ile pamuk yuttuğunu vs duyarız. Yani bilimle yakından uzaktan ilgisi olmayan davranışlar sergilemekte üzerimize yok. O nedenle bugün birisi çıkıp da “maydanoz basendeki yağları eritiyor” dese 1 TL altında fiyatı olan maydanoz sanırım 5 TL civarında satılır. Bu bakış açısı ile daha önceden İsveç Diyeti, Atkins Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti gibi yaşanmış acı tecrübeleri anımsayarak Karatay diyetinin de – ne kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerine ters düşüyor, sağlıksız ve Türk beslenme alışkanlıklarına aykırı görünüyor desem de – ülkemizde furya şeklinde yayılacağı kanaatinde idim ve maalesef yanılmadım.

Karatay diyetinin bir anda bu kadar popüler olmasının sebepleri neler olabilir?

Bu diyeti bu kadar popüler hale getiren 3 önemli etmen var: En önemlisi fısıltı gazetesinin ülkemizde yok satması. “Güzel kilo verdiriyor, hem de aç bırakmadan” gibi kulaktan kulağa dolaşan sözler sayesinde insanlar sofralarındaki en eski dostu olan ekmeği bir anda hayatlarından çıkarabiliyor. Sırf 20 senede aldıkları fazla kilolardan 20 gün gibi kısa bir sürede kurtulmak gibi boş bir hayal uğruna…

Diğer bir etmen, diyetin protein içeriğinin yüksek olması sayesinde fazla açlık hissi yaratmamasıdır. Aynı zamanda proteinli besinlerin sindiriminin daha zor olması ve diyeti uygularken metabolizmanın daha çok çalışmaya zorlanması denebilir. Unutulmamalıdır ki; kötü örnek, örnek değildir.

Karatay diyeti için zayıflamada bugüne kadar önerilen yöntemlerden bambaşka bir yöntem, yeni bir buluş diyebilir miyiz?

Aslında bu sene ortaya atılan bir yöntem, buluş değil. İçeriğine bakıldığında da diğer protein ağırlıklı diyetlerden çok da farklı olmadığı görülebilir. Bu diyeti daha etkili kılan unsur; daha önceki “kötü” örneklere nazaran (hiçbir çeşit ekmeğin tüketimini uygun görmemesi gibi) daha katı kuralların olmasıdır. Ancak bu durum biz sağlık profesyonellerini daha karamsar hale getirmektedir. Böylesi yanlış bir beslenme şekli ile vücut ağırlığının hızlı kaybı; yağsız vücut kitlesinin daha çok kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen ağırlığın korunamamasına, bazı minerallerin düzeylerinin düşmesine neden olmakta ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Bu tip diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin “ben bu işi başaramıyorum” diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır. Nasıl ki bir diyetisyen ilaç yazma yetkisine sahip değilse, bir hekim de diyet yazma yetkisine sahip değildir ve o paralellikte hareket etmelidir. “Ekmek” parası uğruna toplumun yanlış yönlendirilmesine hiçbir meslek grubunun sessiz kalmayacağı aşikardır.

Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, hormonal nedenler, psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp – damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık… şeklinde sıralanabilir. Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Dahiliye uzmanı veya endokrinolog, diyetisyen, fizyoterapist ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır.

Sonuç olarak; zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır. Ayrıca obezitenin tedavisinde tek başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı ve davranış değişikliği tedavisi de gerekmektedir.