Kilo Vermenin Riskleri!

Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, hormonal nedenler, psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp – damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık… şeklinde sıralanabilir.

Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Endokrinolog veya dahiliye uzmanı, diyetisyen, fizyoterapist ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda çok daha sağlıklı sonuçlar elde edilmektedir. Öte yandan her gün gazete, dergi, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarında onlarca şok diyet ile karşılaşılmaktadır. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka kişiye özel olmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması birbirinden farklıdır, tıpkı parmak izi gibi. Kişiye özel olarak hazırlanmayan veya matbu bir diyet programı en kısa sürede terk edilmeye mahkumdur.

Diyet Kişiye Özeldir!

Aynı evde yaşayan 76 yaşındaki kalp ve şeker hastası bir dede ile 51 yaşında menopoza girmiş annenin, 30 yaşında 3. bebeğine hamile olan abla ile seyis olmak için uğraşan 8 yaşındaki ilk çocuğunun besin gereksinmesinin ne kadar farklı olabileceğini bilmek için diyetisyen olmaya gerek yoktur. Başka bir örnek vermek gerekirse; turizm rehberi, güvenlik görevlisi, tıbbi mümessil ve evlere temizliğe giden 4 farklı bayan düşünün. Hepsi 35 yaşında, 160 cm boy uzunluğunda, 90 kg vücut ağırlığında ve obezite dışında hiçbir sağlık problemi bulunmayan 4 bayan. Zayıflamak isteyen bu bayanlara aşağıdaki gibi öğlen yemeği önerildiğini düşünün:

 1 Kase çorba
 3 Köfte büyüklüğünde (90 gram) ızgara / haşlama veya fırında tavuk göğüs (derisiz)
 1 Tabak sebze yemeği
 1 Kase (200 gram) light yoğurt

İlk başta kulağa hoş gelen ve kolayca uygulanabileceği düşünülen bu mönüye; sürekli seyir halindeki turizm rehberinin yol kenarındaki dinlenme tesisinde, güvenlik görevlisinin çalıştığı fabrikanın yemekhanesinde, tıbbi mümessilin yemek çeklerinin geçerli olduğu bir restoranda ya da temizliğe giden bayanın ev sahibinin hazırlayacağı bir yemekte uyabilmesi ne kadar mümkün olabilir? Diyet listeleri “kişiye özel” olarak diyetisyenler tarafından hazırlanmalıdır. Diyetisyenler aldıkları eğitimin gereği olarak beslenme programını kişiye göre ayarlayabilen, aynı zamanda zayıflama diyetlerini yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı sağlayabilecek şekilde düzenleyebilen kişilerdir.

Hatalı Diyetin Diyetini Ödemeyin!

Zayıflama diyetlerinde temel ilke, alınan enerjinin sınırlandırılması ile besin öğesi gereksinimlerinin karşılanması, diğer yandan fiziksel aktivite ile enerji harcanmasının artırılmasıdır. Günlük enerji alımının kısıtlanması, obezitenin tedavisinde en uygun yöntemlerden birisidir. Ancak bu amaçla kontrolsüz olarak kullanılan ve kısa sürede hızlı ağırlık kaybını hedefleyen çok düşük enerjili ve bilimsel olmayan diyetler çeşitli komplikasyonlara neden olmaktadır. İsveç Diyeti, Bridget Jones Diyeti, Hollywood Diyeti, Beverly Hills Diyeti, Manken Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti, Burçlara Göre Diyet, Ayırma Diyeti, Dukan Diyeti, Kan Grubu Diyeti, Amerikan Kalp Vakfı Diyeti, Atkins Diyeti, Acil Diyet, Karatay Diyeti ve daha yüzlerce diyet listesi varken, neden hala insanların kilo problemi var? Çünkü bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır. Vücut ağırlığının hızlı kaybı; yağsız vücut kitlesinin daha çok kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen ağırlığın korunmamasına, bazı minerallerin düzeylerinin düşmesine neden olmakta ve hatta ölümle sonuçlanabilmektedir. Bu tip diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin “ben bu işi başaramıyorum” diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır.

Halbuki vücutta 1 kg ağırlık kaybı için 7000 kilokalorilik enerji açığı oluşturmak gerekmektedir. Yani kişi günlük enerji gereksinmesinden 700 kkal. eksik beslenir, 300 kkal. enerji harcayacak şekilde egzersiz yaparsa (1 saat tempolu yürümek gibi) günde 1000 kkal. enerji açığı oluşturur ki bu durum bir haftada 7000 kkal. enerjiye denk gelir. Yani haftada 1 kg ağırlık kaybedilir. Ancak herkes kısa sürede sonuç alma düşüncesiyle özellikle kas ve su kaybettiren “mucize yöntemler” uygulamaktadır. Ağırlık kaybının geçmişine bakıldığında; midede hacim oluşturan posa tabletlerinin sindirim sisteminde tıkanmalara, kafein ve amfetaminlerin bağımlılığa, çok düşük kalorili diyetlerin ve sindirim sistemine yapılan cerrahi müdahalelerin besin öğesi yetersizliklerine, protein diyetlerinin böbrek ve kalp problemlerine, kalp yetmezliği sonucu ölümlere neden olduğu görülmektedir. Bunların dışında uygulanan diğer yöntemleri değerlendirmek gerekirse:

  • Akupunktur iğneleri, yanında verilecek düşük enerjili diyet listesine kişinin kendini hazır hissetmesini sağlar. Kilo verdirmesine verdirir, ancak bu kilolar aynı hızda geri alınır.
  • Zayıflama çayları sadece su kaybettirir, kişi kendini zayıflamış hisseder. Vücut kaybettiği sıvıyı yerine koyduğu vakit o kilolar geri gelmiş olur. Yaşanacak bağırsak tembelliği (kabızlık) ise cabası.
  • Tek tip besine dayalı diyetler bıkkınlık sağlar, kişide diyet sonrası aşırı besin ve kilo alımı görülür. Kaybedilen kas ve su da işin diğer bir boyutu.
  • Zayıflama ilaçları hekim kontrolünde alınmadığı takdirde kalp problemleri, kanser hatta ölüm gibi çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Zaten tek başına alınan zayıflama ilacının bir etkinliği yoktur. 3 Aylık diyet ve egzersiz tedavisine yanıt alınamadığı durumlarda ilgili uzman doktor kontrolünde destek olarak kullanılmalıdır.
  • Zayıflama eşofmanları sadece su kaybı sağlar. Zayıflamada önemli olan yağ kaybıdır.

Çözümü bilimde aramakta yarar vardır. Unutulmamalıdır ki; her başarısız deneme vücutta zayıflamaya karşı direnç oluşmasına yol açar ve işi yokuşa sürer. Bu nedenle kesin karar vermek şart. Sürekli kilo alıp vermektense, kilolu bile olsanız o kiloyu sabit tutmanız daha sağlıklıdır.

Bile Bile Lades Demeyin!

Aşağıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere en paslanmış organ kulaklardır:

  • Kaza yapma riskini bile bile alkollü araç kullanmak,
  • Havanın soğuk olduğunu bile bile ince giyinerek üşümek,
  • Ertesi gün sınav olduğunu bile bile ders çalışmayarak kötü puan almak,
  • Erken kalkılması gerektiğini bile bile gece geç saatte yatarak uykusuz kalmak,
  • Şişmanlayacağını bile bile gereğinden çok fazla yemek.

İnsanoğlu nasihatlere hiç aldırış etmeden yaşamayı sever. Bazen sonunu bile bile yanlışlar yapar. Kimi zaman bedeli kolayca ödenir, kimi zaman da geri dönüşü olmayan hatalara dönüşebilir. Tıpkı şok diyetler gibi… İnsanlar internetten film veya müzik parçası gibi diyet listesi indirmektedir. Nasıl ki sınavlarda 4 yanlış 1 doğruyu götürüyorsa; 3 günlük şok diyet de sağlığı götürür. Bahanelerin, kararlılığın önüne geçmesine izin vermemek gerekir.

Araba, tren, tramvay, feribot, hatta internetiniz hızlı olsun. Ancak ağırlık kaybınız hızlı olmasın. Çünkü hızla giden kiloların benzer şekilde hızla geri geleceği, ancak uzun sürede verilen kiloların kalıcı olacağı artık herkes tarafından bilinen bir gerçek olmasına rağmen, insanlar yaşam şekillerini değiştirmek yerine son dakikaya kadar beklemektedir. Kışın kat kat giyilen kalın kıyafetlerin altına gizlenen fazla yağlardan havaların ısınmasıyla birlikte, hatta tatile çok kısa bir süre kalmışken kurtulmaya çalışmak ilkbahar mevsiminin zayıflama sezonu haline gelmesine yol açmaktadır. Saygımız sonsuz, başımızın üstünde yeriniz var. Sonuçta biz diyetisyenler danışanlarımıza hizmet etmek adına bu işe soyunduk. Ancak şahsım adına şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Mezuniyet balosuna, yaz tatiline veya düğün törenine 1 – 2 hafta kala zayıf görünmeye çalışan, ayrıldığı eşinin karşısına kısa bir süre sonra incecik çıkabilmek isteyen, askeri okullara veya polis akademisine girebilmek için kısa sürede istenen vücut ağırlığına inebilmeyi hedefleyen hiçbir danışanı kabul etmedim, etmeyeceğim. Bu düşünce yapısında olan kişileri kabul etmeme özelliğimden dolayı da kendimle gurur duyuyorum. Sonuçta biz diyetisyenler, heykeltıraş gibi sizi istenilen forma sokamayız. Bana göre böyle başvuruları geri çevirmeyerek çok düşük enerjili diyet verip geçici kilo kaybı sağlayanlar, diyet sonrasında bozulacak metabolizmayı, geri alınacak kiloları ve kaybedilecek sağlığı bilerek para kazananlar; alkollü araç kullanan bir şoförün aracını bağlamayan, ceza kesmeyen, rüşvet alıp durumu görmezden gelen ve kazaya göz yuman trafik polisinden farksızdır.

Modern çağın en önemli sağlık sorunlarından biri olan obezite ile mücadelede harcanan paraların haddi hesabı yok. Zayıflama alanı o kadar geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır ki; doktorundan diyetisyenine, spor hocasından yaşam koçuna, sağlık otellerinden detoks merkezlerine, spor salonlarından estetik merkezlerine, light ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda satılan karışımlardan spor aletlerine, diyet kitaplarından yemek programlarına kadar inanılmaz bir pazar söz konusudur. Resmen bir sektör haline gelmiş durumda. Kimisi çıkıp tek tip diyetler, bitkisel tabletler, %100 doğal ürünler, sağlık kürleri önermekte; kimisi de bazı iğneler ile kişileri zayıflattığını iddia etmektedir. İnsanlar kime, neye inanacağını şaşırmış durumdadır.

Küçük bir test

Şu an akciğerlerinizde bulunan “bütün nefesinizi” ağız yoluyla hızlıca dışarı verin. Biraz daha zorlayın, bir miktar daha çıkacaktır. Şimdi bu şekilde bekleyin. Acaba ne kadar süre bu halde bekleyebileceksiniz? Bu satırları okurken bile tekrar nefes aldınız, haksız mıyım? Halbuki ben size “tamamdır, nefes alabilirsiniz” demedim. Öte yandan bu test için en başta sizi uyarsaydım, diyaframınızı nasıl kullanabileceğinizi öğretseydim, dik bir konumda dursaydınız ve en başta derin bir nefes almanıza izin verseydim eminim ki çok daha başarılı bir performans sergileyebilirdiniz. Benzer şekilde, şok diyetler ile verilen kilolar yine hızlı bir şekilde geri alınmaya mahkumdur. Bile bile lades demeyin!

Jeep gibi yüksek tavanlı bir araç ile dönemece hızlı girip savrulan ve takla attığı araçtan şans eseri sağ olarak kurtulan bir şoför, hurda haline dönen aracına bakıp; “binek araba kullansaydım kesin ölmüştüm” diye aklından geçirebilir. Halbuki şoför, jeep gibi tavanı yüksek olmayan bir binek araba ile o dönemece aynı hızda girseydi, savrulup takla atma riski o kadar fazla olmazdı. Şoför, nasıl ki aracın yüksek tavanlı olmasının ağırlık merkezini olumsuz etkilemesini bilmeden böyle yorumluyor ve aracına toz kondurmuyorsa; şok diyet sonrası tekrar eski vücut ağırlığına, hatta daha da üzeri rakamlara çıkan kişi, uyguladığı diyete laf ettirmez: “Ben o diyetle bu kadar kiloyu kaybettim ve diyeti bıraktım diye kilo aldım. Tek suçlu benim, tekrar aynı diyeti uygulamalıyım” düşüncesine kapılmaktadır.

Halbuki vücut ağırlığının hızlı kaybı; yağdan ziyade yağsız vücut kitlesinin kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen ağırlığın korunamamasına, laktat, serbest yağ asitleri ve keton cisimciklerinin* artmasına, vücutta (Ca, Na, K, Mg, Zn gibi) bazı minerallerin düzeylerinin düşmesine neden olmakta, hatta ölümle bile sonuçlanmaktadır.

* Keton cisimcikleri: Beynin ihtiyaç duyduğu glikozun yeterince alınamadığı durumlarda yağdan enerji elde edilmesi esnasında üretilen “masum” öğelerdir. Bu tür diyetler “ketojenik diyet” olarak adlandırılmaktadır.

Basit bir örnek vermek gerekirse; haftada 1,6 kg ve üzerindeki hızlı ağırlık kaybı karaciğer yağlanmasına, uzun vadede siroza, hatta karaciğer kanserine bile yol açabilir. Bu tarz diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin “ben bu işi başaramıyorum” diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır. O nedenle kişi 10 senede aldığı kiloları 10 günde vermeye çalışmamalıdır. İnsanların bu zaafının farkında olan kişilerin türettiği şok diyetlerin büyük bir çoğunluğu yüksek oranda protein, düşük oranda karbonhidrat içermektedir. Peki, hızlı kilo kaybı sağlayan diyetlerde neden proteinli besinler tercih edilir?

Peptid YY (PYY) hormonu iştah ve enerjiyi ayarlayan sindirim kanalı hormonudur. İnsanlar yemek yediklerinde ve egzersiz yaptıklarında salgılanır, kana karışır, beyne ulaşır ve açlık sinyalini baskılar. En fazla PYY hormonu salgılanmasını proteinli besinler sağlar. Bu nedenle proteinli besinler daha uzun süre tok tutar ve termogenezi* artırırlar.

* Termogenez (besinlerin termik etkisi): Tüketilen besin maddelerinin sindirilmesi, bağırsaklardan emilip kana verilmesi, dokulara dağıtılması ve depolanması için harcanan enerji olup yaklaşık olarak tüketilen besinlerin enerjisinin %10’u civarında bir değere sahiptir. Bu değer, karbonhidratlı besinler için %7 ve yağlı besinler için %3 iken; proteinli besinler için %25 oranındadır.

Günlük alınan enerjinin %15 – 20’si proteinlerden karşılanmalı ve bu proteinin en azından yarısı hayvansal kaynaklı olmalıdır. Diğer bir ifadeyle; günlük 0,8 – 1,0 gr/kg protein alınması önerilmektedir. Metabolizma hızını ve termogenezi artırması, iştahı baskılaması ve tokluk hissi vermesi adına kahvaltıya %10 oranında protein eklenmesi faydalı olabilmektedir. Ancak günlük 1,6 gr/kg protein alımı yüksek; 2,4 gr/kg protein alımı ise çok yüksek olarak tanımlanmaktadır. Böylesi bir tablo glikojen depolarının boşalmasına, metabolik ketozise, iştah kaybına, besin alımında azalmaya, negatif enerji dengesinin oluşmasına ve diüretik etkileri (sodyum ve sıvı kaybı) nedeni ile kilo kaybına sebep olmaktadır. Ancak doymuş yağ ve pürin içeriğinin fazla olması sebebiyle ürik asit, LDL ve total kolesterolü artırmakta, asidojenik etki göstermekte, idrarda kalsiyum atımını artırmakta ve osteoporoz için risk oluşturmakta, böbrek fonksiyon bozukluğuna sebep olmakta ve azot atımını artırarak yüksek oranda kas kaybı sağlamaktadır. Vitamin, mineral ve posa alımının da düşük seviyelerde kalması cabası. Bu nedenle yüksek oranda protein içeren, moda veya şok diyetlerden kesinlikle uzak durulmalıdır.

* Glikojen: Vücut tarafından enerji deposu olarak kullanılan ve karaciğer ile kaslarda bulunan bir karbonhidrattır.

Günümüzde insanlar sağlıksız diyet uygulamaları sonucunda ciddi hastalıklara yakalanmakta ve bazen tedavisi mümkün olmayan sağlık sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Sürekli olarak kilo verme isteğiyle diyet yapmak, depresyon ve kişilik bozukluklarına yol açabilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucu ergenlik çağındaki sağlıklı erkeklerin 1/3’ünün, kızların 1/2’sinin kendilerini şişman buldukları belirlenmiştir. Bu nedenle ergenlik döneminde kilo almamak, hatta kilo vermek için büyük gayret gösterirler. Diyet yapma konusunda katı ve seçici davranırlar ve daha hızlı kilo vermek için çok düşük enerji içeren, sağlıkla bağdaşmayan diyetlerle başarıya ulaşmaya çalışırlar. Bunların neticesinde tehlikeli durumlarla karşılaşırlar: Anorexia nervosa, bulimia nervosa, orthorexia nervosa, bigorexia nervosa, binge eating disorder, night eating syndrome vb psikolojik yeme davranış bozuklukları en sık görülenleridir. Evde çatlayana kadar yiyerek, dışarıda yemek için midesinde boşluk kalmayanlar söz konusu olabilmektedir. Diyet yapıyormuş süsü verip dışarıda yemek yemeyerek evde yiyenler olduğu gibi bunun tam tersini uygulayanlar da mevcuttur.

Düşük enerjili diyetler kısa vadede yorgunluk, baş dönmesi, açlık, cilt kuruması, saç dökülmesi, soğuğa tahammülsüzlük, bulantı, ishal veya kabızlık; uzun vadede safra taşı oluşumu, kardiyak komplikasyonlar ve sıvı – elektrolit dengesizlikleri gibi istenmeyen yan etkilere sebebiyet verirler. Çok düşük enerjili diyetler ise belirtilen yan etkilere ilave olarak baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, uyuşukluk, tansiyon düşüklüğü, kusma, adet düzensizliği, böbrek taşı oluşumu, kolesterol ve ürik asit yüksekliği sonucu gut hastalığının gelişimi ve kardiyak disritmilere, hatta ölümlere neden olabilmektedir. Gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür. Kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olmamaktadır. Ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir. Dengeli diyetlerde yağ, ketojenik diyetlerde su ve açlık halinde kas kaybı olmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü aylık ağırlık kaybını 2 – 4 kg arasında olması gerektiğini vurgulamaktadır. Kişi çok şişmansa, ameliyata hazırlanacaksa, kişide kiloya bağlı olarak herhangi bir sağlık problemi oluşmuş veya oluşma sürecinde ise, doktor ve diyetisyen gözetiminde ayda 6 kg verdirilebilir. Daha fazla ağırlık kaybının faydadan çok zarar vereceği asla unutulmaması gereken, çok ciddi bir konudur. Kimse 10 senede aldığı kiloları 10 günde vermeye kalkışmamalı, sabırla tedavinin üzerine gitmelidir. Bu uğurda aç karına greyfurt veya limon suyu içmenin, kabak çekirdeği yemenin, maden suyu içmenin, yosun tabletlerinden, kekik sularından ve form çaylarından medet ummanın hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi; faydadan çok zarar verdiği aşikardır. Sonuç olarak; zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır.

# Bu arada makalenin başlığı “Hızlı Kilo Vermenin Riskleri!” olsa idi muhtemelen hiç okumayacaktınız bile. Ancak bu şekilde sizi biraz meraklandırabildiysem ve bu vesile ile biraz da bilgilendirebildiysem ne mutlu bana.

Sağlıklı günler dilerim…