Şişmanlıkla İlgili 5 Soru – 5 Cevap

1. Şişmanlık Nedir, Nedenleri ve Komplikasyonları Nelerdir?

Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, hormonal nedenler, psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren, şu ana kadar bilinen 50’den fazla hastalığa davetiye çıkaran ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp – damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık… şeklinde sıralanabilir.

2. Şişmanlığın Tedavisinde İlk Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Doktor, diyetisyen, spor aktivite uzmanı ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Öte yandan her gün gazete, dergi, televizyon gibi kitle iletişim araçlarında onlarca şok diyetler ile karşılaşılmaktadır. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte, diyet mutlaka kişiye özel olarak hazırlanmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması birbirinden farklıdır, tıpkı parmak izi gibi.

Doktor kontrolünde yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde tıbbi beslenme tedavisine alınmalıdır. Egzersiz ve davranış değişikliği tedavisinin yerleştirilmesi ile hedefe ulaşılmalı ve kişi koruma programına alınmalıdır. 3 Ay süresinde diyet, egzersiz ve davranış değişikliği tedavisi uygulanmadan kimseye ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanmamalıdır.

3. Zayıflama Tedavisinde Yapılan En Temel Hata Nedir?

Tek bir cümle ile: Kişiye özel bir program uygulamamak!

“İsveç Diyeti, Bridget Jones Diyeti, Hollywood Diyeti, Manken Diyeti, Dukan Diyeti, Karatay Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti, Burçlara Göre Diyet, Kan Grubu Diyeti, Atkins Diyeti, Amerikan Kalp Vakfı Diyeti, Acil Diyet, Son Şans Diyeti” ve daha binlerce garip isimli veya isimsiz diyet elden ele dolaşıyor. Peki, bu kadar çok diyet listesi varken neden hala insanların kilo problemi var? Çünkü bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır. Vücut ağırlığının hızlı kaybı; yağsız vücut kitlesinin daha çok kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen ağırlığın korunmamasına, bazı minerallerin düzeylerinin düşmesine neden olmakta ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Bu tip diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin ben bu işi başaramıyorum diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır.

4. Nasıl Bir Merkeze Başvurmak Gerekir?

Doktor, diyetisyen, spor aktivite uzmanı ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Gerçi Türkiye koşullarında böylesi bir ekip tarafından takiplerin yapıldığı bir merkez sınırlı sayıda bulunmaktadır. Elbette zayıflamak isteyen herkesin maddi açıdan böylesi lüks bir ortamda konaklayarak bu imkanlardan faydalanması mümkün olmayacaktır. Bu durumda;

a. Doktor kontrolünden geçerek diyetisyen bulunduran bir spor merkezine üyelik yaptırılabilir
b. Doktor ve diyetisyenin bir arada çalıştığı muayenehanelere gidilerek yürüyüş ile desteklenebilir
c. Özel veya devlete bağlı hastanelerde ilgili uzmanlardan destek alarak sonuca ulaşılabilir.

Sonuç itibariyle zayıflama alanı çok geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır. Diyet / light ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda bulunan karışımlardan cerrahi operasyonlara, spor aletlerinden zayıflama çaylarına kadar çok geniş bir pazar söz konusudur. Kimisi çıkıp tek tip diyetler, protein ağırlıklı formülalar, bitkisel tabletler, %100 doğal ürünler önermekte, kimisi de bazı iğneler ile kişileri zayıflattığını iddia etmektedir. Bu durumda insanlar kime veya neye inanacağını şaşırıyorlar.

Gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür. Kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olmamaktadır. Ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir. Dengeli diyetlerde yağ, çok düşük oranlarda karbonhidrat içeren (ketojenik) diyetlerde su ve açlık halinde kas kaybı olmaktadır. O nedenle böylesi önemli bir sorunu alanında uzman olan kimselere ve kurumlara bırakmak gerekmektedir.

5. Doğru Hedef Nasıl Belirlenir?

Dünya Sağlık Örgütü aylık ağırlık kaybını 2 – 4 kg arasında olması gerektiğini vurgulamaktadır. Kişi çok şişmansa, ameliyata hazırlanacaksa, kişide kiloya bağlı olarak herhangi bir sağlık problemi oluşmuş veya oluşma sürecinde ise, doktor ve diyetisyen gözetiminde ayda 6 kg verdirilebilir. Daha fazla ağırlık kaybının faydadan çok zarar vereceği asla unutulmaması gereken, çok ciddi bir konudur. Kimse 10 senede aldığı kiloları 10 günde vermeye kalkışmamalı, sabırla tedavinin üzerine gitmelidir.

Daha net bir ifade ile hedef; haftalık olarak ağırlığın ortalama %1’i kadar ağırlık kaybını sağlamaktır. Yani 70 kg bir birey haftada 700 gram, 100 kg bir kimse haftada 1000 gram veya 150 kg olan bir kişi ise haftada 1500 gram civarında ağırlık kaybetmeyi hedeflemelidir. Azdan az gider, çoktan çok gider prensibi burada da geçerlidir. Bireysel farklılıklar mutlaka olacaktır, ancak hedefi buna göre belirleyerek daha sağlıklı bir sonuca ulaşmak mümkün olacaktır.

Sonuç olarak; zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır. Ayrıca obezitenin tedavisinde tek başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı ve davranış değişikliği tedavisi de gerekmektedir.