Şişmanlık Nedir, Nedenleri ve Komplikasyonları Nelerdir?
Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, hormonal nedenler, psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren, şu ana kadar bilinen 53 farklı hastalığa davetiye çıkaran ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp – damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık… şeklinde sıralanabilir.
Şişmanlık Nasıl Saptanır?
Şişmanlığın saptanmasında en çok kullanılan yöntem beden kitle indeksidir. Vücut ağırlığının, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile elde edilen bir hesaplamadır. Çıkan sonuç 20 – 25 aralığında ise vücut ağırlığı normal, 25 – 30 aralığında ise hafif şişman, 30 ve üzerinde ise şişman, 40 ve üzerinde ise ağır şişman ve 50’nin üzerinde ise süper obez olarak tanımlanmaktadır.
Örnek
BKİ: Ağırlık / Boy uzunluğu²
Ağırlık: 80 kg
Boy uzunluğu: 1.69 m
BKİ: 80 / (1.69)² BKİ: 28 kg/m² (Hafif Şişman)
Bel / kalça oranı da şişmanlığın tanımlanmasında sıklıkla kullanılır. Bel ve kalça çevreleri tek tek ölçülür ve çıkan değerler birbirine bölünür. Çıkan değerin erkeklerde 1,0 kadınlarda ise 0,85 değerinin altında olması hedeflenmektedir.
Örnek
Bel / kalça oranı: Bel çevresi / kalça çevresi
Bel çevresi: 68
Kalça çevresi: 103
Bel / kalça oranı: 68 / 103 Bel / kalça oranı: 0,66 (Normal)
Hatta sadece bel çevresinin bile ölçülmesi şişmanlığın tanımlanmasında yeterli olabilmektedir. Çıkan sonuç kadınlarda 88 hatta 80 cm ve altında olmalı; erkeklerde ise 102 hatta 94 cm altında hedeflenmelidir.
Son dönemlerde bel / boy oranı da önemli bir parametre olarak değerlendirmelerde kullanılmaktadır. Kişinin bel çevresinin boy uzunluğuna bölünmesi ile elde edilen sonuç 0,5 değerinden küçük olmalıdır. Başka bir deyişle; kişinin bel çevresi boy uzunluğunun yarısını aşmamalıdır.
Örnek
Bel çevresi: 88
Boy uzunluğu: 186
Bel / boy oranı: 88 / 186 Bel / boy oranı: 0,47 (Normal)
Vücut Yağ Oranı Nedir?
Sadece ağırlığımızı bilip, boyumuz ile orantı kurmamız şişmanlığımız (vücut yağı) ve sağlığımız hakkında bize yeterli bilgi vermeyecektir, önemli olan yağ – kas oranımız arasındaki uyumdur. İç organlarımızdaki yağlar klasik basküllerle ölçülememektedir. Bu nedenle yağ ölçüm cihazları geliştirilmiştir. BIA (Bioelectrical Impedance Analysis) tekniği ile ölçüm yapmakta olan bu yağ ölçüm cihazlarının güvenilirliği birçok Tıp Uzmanı ve Sağlık Kurumu tarafından onaylanmıştır.
Aktif ve sağlıklı kalabilmemiz için vücudumuzun belli oranlarda yağa ihtiyacı vardır. Yağlar; eklemlerimizin desteklenmesi, organlarımızın korunması, vücut ısımızın kontrolü, açlık halinde enerji rezervi gibi görevler üstlenmektedir. Bunun için de vücudumuzda gerekli olan yağ miktarına bilinçli olarak karar verebilmekteyiz.
Diyet yaparak kilo kaybederiz, fakat yine de sağlıklı olamayabiliriz; çünkü ilk haftalarda kaybedilen yağ değil vücuttaki “su” miktarındaki bir kayıptır, bunun için verdiğimiz kiloları hemen geri alırız. Vücut sağlığımızı ölçebilmek için ihtiyaç duyacağımız bilgileri yağ ölçüm cihazlarından öğrenerek vücut yağ oranımızı kontrol altında tutabilir, böylece kendimizi daha iyi hisseder, güzelleşir ve en önemlisi sağlıklı yaşayabiliriz.
Obezite, olması gerekenden fazla miktarda yağ dokusunun vücutta biriktiği durumdur. Vücudumuzun normal bir üyesi, insan fizyolojisi açısından vazgeçilmezi olan yağ dokusunun normalden fazla olması, bir hastalık halinin varlığına işaret edebilir. Obezite ve fazla kilolu olmak eş anlamlı değildirler. İdeal ağırlık sınırları dışına çıkılmadan da beden yağ dokusunda artıştan söz edilebilir. Tabi ki obezite yanında, ideal kilonun üzerinde olmak da bir kısım sorunları beraberinde getirecektir; oysaki kilo vermenin sosyal, psikolojik ve vücut sağlığı açısından birçok yararı bulunmaktadır.
Yapılan araştırmalarda vücudumuzun yağlanmasından dolayı artan hastalıklar, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir (şeker hastalığı, kalp – damar hastalıkları, sindirim sorunları, bazı kanser türleri vb)
Basküldeki Değerler Yanıltabilir
Kilolu olmak ile yağ oranının yüksek olması da aynı şeyler değildir. Yani kişi kilolu görünümde olup da, aslında kendine göre daha zayıf görünen kişiden daha az yağ oranına sahip olabilir.
Kilo Vermek Yağ Oranını Artırabilir
Yalnızca diyet uygulayarak vücut yağ oranının düşürülmesi mümkün değildir. Kas ve su kaybının olması vücut yağ oranını artırıcı etki gösterebilir. O nedenle diyetin mutlaka egzersizle desteklenmesi gerekmektedir.
Türkiye’de Şişmanlığın Görülme Sıklığı Nedir?
Türkiye’de şişmanlığın görülme sıklığı hakkında fikir veren bilimsel araştırmalara bakıldığında; Türk Kalp Vakfı tarafından gerçekleştirilen TEKHARF (Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri) Çalışması 1990 yılında %17,5 olan şişmanlığın 1998’de %28,7’lere çıktığını (yani 8 yılda %60 artışı) göstermektedir. 1999 yılında Prof. Dr. İlhan Satman ve arkadaşları tarafından yapılan TURDEP (Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi) Çalışmasında %22,3 olarak saptanan şişmanlık, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ve arkadaşları tarafından 2000’de yapılan TOHTA (Türkiye’de Obezite ve Hipertansiyon Araştırması) Çalışması ile %35 olarak saptanmıştır. Özetle şişmanlık her geçen gün hızla artmakta ve çığ gibi büyümektedir. Yapılan son bilimsel veriler ışığında 2010 – 2015 yılları arasında şişmanlığın katlanarak artacağı ve Türkiye’nin obezite konusunda ABD’den sonra 4. sırada yer alacağı belirtilmektedir. Örnek olarak Prof. Dr. Temel Yılmaz ve arkadaşlarının yakın bir tarihte yapmış oldukları bir araştırmada İstanbul’daki ilk ve ortaöğretim kurumlarının %98’inde kantin, sadece %2’sinde yemekhane bulunduğunu saptamıştır. Bu tablo bile içinde bulunulan durumun nedenlerini ortaya koymaktadır.
Tedavi edici sağlık hizmetlerinden ziyade koruyucu sağlık hizmetlerine daha bir önem vermek gerektiği düşünülürse en iyi tedavi hiç şişman olmamaktır denilebilir. Bu bağlamda ağırlık denetimini sürekli olarak sağlamak, hatta vücut yağ ölçümü yaptırmak gerekmektedir. Evlerde, eczanelerde bulunan klasik basküller sadece ağırlığını ölçebilmektedir. İşte bu noktadan hareketle yola çıkarak geliştirilen BIA (Bioelectrical Impedance Analysis) tekniği ile ölçüm yapan cihazlar birçok Tıp Uzmanı ve Sağlık Kurumu tarafından tercih edilmektedir. Ev tipi modelleri temin edilerek evlerde de kiloyu hatta daha da önemlisi yağ oranını kontrol altında tutmak mümkün olabilmektedir.
Şişmanlığın Tedavisinde İlk Yapılması Gerekenler Nelerdir?
Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Doktor, diyetisyen, spor aktivite uzmanı ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Öte yandan her gün gazete, dergi, televizyon gibi kitle iletişim araçlarında onlarca şok diyetler ile karşılaşılmaktadır. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte, diyet mutlaka kişiye özel olarak hazırlanmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması birbirinden farklıdır, tıpkı parmak izi gibi.
Doktor kontrolünde yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde tıbbi beslenme tedavisine alınmalıdır. Egzersiz ve davranış değişikliği tedavisinin yerleştirilmesi ile hedefe ulaşılmalı ve kişi koruma programına alınmalıdır. 3 ay süresinde diyet, egzersiz ve davranış değişikliği tedavisi uygulanmadan kimseye ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanmamalıdır.
Zayıflama Tedavisinde Yapılan En Temel Hata Nedir?
Tek bir cümle ile: Kişiye özel bir program uygulamamak!
“İsveç Diyeti, Bridget Jones Diyeti, Hollywood Diyeti, Manken Diyeti, Dukan Diyeti, Karatay Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti, Burçlara Göre Diyet, Kan Grubu Diyeti, Atkins Diyeti, Amerikan Kalp Vakfı Diyeti, Acil Diyet, Son Şans Diyeti” ve daha binlerce garip isimli veya isimsiz diyet elden ele dolaşıyor. Peki, bu kadar çok diyet listesi varken neden hala insanların kilo problemi var? Çünkü bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır. Vücut ağırlığının hızlı kaybı; yağsız vücut kitlesinin daha çok kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen ağırlığın korunmamasına, bazı minerallerin düzeylerinin düşmesine neden olmakta ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Bu tip diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin ben bu işi başaramıyorum diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır.
Nasıl Bir Merkeze Başvurmak Gerekir?
Doktor, diyetisyen, spor aktivite uzmanı ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Gerçi Türkiye koşullarında böylesi bir ekip tarafından takiplerin yapıldığı bir merkez sınırlı sayıda bulunmaktadır. Öte yandan tüm bu uzmanlara ilave olarak hemşire, estetisyen, özel diyet aşçıları ve yardımcı personelinden oluşan, konaklamalı ve/veya konaklamasız olarak hizmet veren sağlıklı yaşam merkezleri / otelleri son dönemlerde oldukça rağbet görmektedir. Böylesi bir merkezde kişiye özel olarak hazırlanan ve sunulan mönüler, bireysel veya grup şeklinde gerçekleştirilen fiziksel aktiviteler kilo vermeyi çok daha sağlıklı, eğlenceli ve keyifli hale getirmektedir.
Sonuç itibariyle zayıflama alanı çok geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır. Diyet / light ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda bulunan karışımlardan cerrahi operasyonlara, spor aletlerinden zayıflama çaylarına kadar çok geniş bir pazar söz konusudur. Kimisi çıkıp tek tip diyetler, protein ağırlıklı formülalar, bitkisel tabletler, %100 doğal ürünler önermekte, kimisi de bazı iğneler ile kişileri zayıflattığını iddia etmektedir. Bu durumda insanlar kime veya neye inanacağını şaşırıyorlar.
Gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür. Kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olmamaktadır. Ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir. Dengeli diyetlerde yağ, çok düşük oranlarda karbonhidrat içeren (ketojenik) diyetlerde su ve açlık halinde kas kaybı olmaktadır. O nedenle böylesi önemli bir sorunun çözümünü alanında uzman olan kimselere ve kurumlara bırakmak gerekmektedir.
Doğru Hedef Nasıl Belirlenir?
Dünya Sağlık Örgütü aylık ağırlık kaybını 2 – 4 kg arasında olması gerektiğini vurgulamaktadır. Kişi çok şişmansa, ameliyata hazırlanacaksa, kişide kiloya bağlı olarak herhangi bir sağlık problemi oluşmuş veya oluşma sürecinde ise, doktor ve diyetisyen gözetiminde ayda 6 kg verdirilebilir. Daha fazla ağırlık kaybının faydadan çok zarar vereceği asla unutulmaması gereken çok ciddi bir konudur. Kimse 10 senede aldığı kiloları 10 günde vermeye kalkışmamalı, sabırla tedavinin üzerine gitmelidir.
Daha net bir ifade ile hedef; haftalık olarak ağırlığın ortalama %1’i kadar ağırlık kaybını sağlamaktır. Yani 70 kg bir birey haftada 700 gram, 100 kg bir kimse haftada 1000 gram veya 150 kg olan bir kişi ise haftada 1500 gram civarında ağırlık kaybetmeyi hedeflemelidir. Az’dan az gider, çok’tan çok gider prensibi burada da geçerlidir. Bireysel farklılıklar mutlaka olacaktır, ancak hedefi buna göre belirleyerek daha sağlıklı bir sonuca ulaşmak mümkün olacaktır.
Sonuç olarak; zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır. Ayrıca obezitenin tedavisinde tek başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı ve davranış değişikliği tedavisi de gerekmektedir.