Şişmanlığın ABC’si

Planlama, yaşamın her evresinde başlangıç noktası olmalıdır. Planlamadan ve düşünmeden yapılan işler, başarısızlığın ana nedenini oluşturmaktadır. Gazeteciler haberlerini yazarken 5N 1K metodunu kullanırlar. Böylelikle gereksiz yere zaman, emek ve para kaybı yaşamazlar. Konu bütünlüğünü sağlamak adına şişmanlık sorunu bu çerçevede kaleme alınmıştır:

  • Nedir?
  • Nasıl Saptanır?
  • Nedenleri Nelerdir?
  • Nerede Tedavi Edilir?
  • Ne Zaman Tedavi Edilmeli?
  • Kimlere Başvurmak Gerekir?

Şişmanlık Nedir?

Şişmanlık, Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda “vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu” olarak tanımlanmaktadır. Tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren kronik bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp – damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, solunum rahatsızlıkları, bazı kanser türleri, safra kesesi hastalıkları, karaciğer yağlanması, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık… şeklinde sıralanabilir.

Latincede “yemekten dolayı” anlamına gelen obezite (yani halk diliyle şişmanlık) hemen her yaşta görülmektedir. Yaş ile birlikte şişmanlık artar ve orta yaşta en üst düzeye ulaşır. İleri yaş ve yaşlılık dönemlerinde şişmanlığın görülme sıklığında belirgin bir azalma gözlense de; bu durum başarılı tedavi sürecinden ziyade şişmanlığa bağlı olarak ortaya çıkan komplikasyonların obez kişilerin ölümüne sebebiyet vermesinden kaynaklanmaktadır.

Nasıl Saptanır?

Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan Beden Kitle İndeksi (BKİ) ideal ağırlığın hesaplanmasında en çok kullanılan yöntemdir. Bu değer, kişinin kilogram (kg) cinsinden vücut ağırlığının, metre (m) cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile elde edilir. Çıkan sonuç 18,5 değerinden küçükse zayıf, 18,5 – 25,0 aralığında ise normal vücut ağırlığı, 25’in üzerinde hafif şişman, 30’un üzerinde şişman ve 40’ın üzerinde ise ağır şişman olarak yorumlanır.

Beden Kitle İndeksi (BKİ) : Ağırlık / Boy uzunluğu²

Örnek

Ağırlık: 80 kg Boy uzunluğu: 1,69 m

BKİ: 80 / (1,69)² BKİ: 28 kg / m² olarak hesaplanır. (Hafif Şişman)

Tablodan da görüldüğü üzere kişi hafif şişman olarak tanımlanmaktadır. Bu formül sayesinde kişi vücut ağırlığını, boy uzunluğunun karesine bölerek hangi aralıkta olduğunu kolayca hesaplayabilir. Elde edilen rakam arttıkça şişmanlığa bağlı olarak 50’den fazla hastalık riski artarken, kemik kırılması riski azalmaktadır. Bu durum şişmanlığın tek faydasıdır! Vücutta bulunan fazla yağlar, düşme anında kırık riskini azaltmaktadır.

Ancak şişmanlığın saptanmasında Dünya Sağlık Örgütü’ne katılmadığım bir konu var: Şişmanlık genelde vücut ağırlığının fazlalığı ile karıştırılmaktadır. Aynı yaş, cinsiyet, boy uzunluğu ve vücut ağırlığındaki bireylerin sahip olduğu yağ oranları dolayısıyla görünümleri birbirinden farklılık gösterebilmektedir. Çünkü vücut yağ oranında fiziksel aktivitenin payı büyüktür. Demek ki; aynı boy uzunluğu ve vücut ağırlığına sahip 2 kişiden kas dokusu fazla olan bir sporcu ile yağ dokusu fazla olan hareketsiz bir bireyin Beden Kitle İndeksi değerlerinin aynı hesaplanması gerçeği yansıtamaz. O nedenle sadece boy uzunluğu ile vücut ağırlığı kriter olarak görülmemeli, bel / kalça oranı, hatta sadece bel çevresi dikkate alınmalıdır. Esnemeyen mezür yardımıyla belin en dar, kalçanın en geniş kısmından alınan ölçüm sonuçlarının birbirine bölünmesi ile elde edilen değerin kadınlarda 0,85 ve erkeklerde 1,0 sınırını aşması şişmanlık olarak tanımlanmaktadır. Yalnız bel çevresinin ölçülmesi bile metabolik komplikasyon riskini ortaya koymaktadır. Bayanlarda 80 cm üzeri risk, 88 cm üzeri yüksek risk olarak tanımlanırken; bu değerler erkekler için 94 ve 102 cm olarak belirtilmektedir.

Yağın dağılımı incelendiğinde; erkeklerde genellikle bedenin üst bölümlerinde (karın ve göğüslerde), kadınlarda ise bedenin alt bölümlerinde (üst bacak ve basenlerde) birikimin olduğu görülmektedir. Bu nedenle halk arasında “elma ve armut tipi şişmanlık” olarak tanımlanmaktadır. Elma tipi (genellikle erkeğe özgü) şişmanlıkta insülin direnci, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı, inme, hipertansiyon ve kalp – damar hastalıkları gelişme riski daha yüksektir. Örnek olarak; bel çevresinin her 1 cm artışı kardiyovasküler hastalık riskini %2 oranında, bel / kalça oranının 0,01 birim artması ise %5 oranında artırmaktadır. Son dönemlerde bel / boy oranı da önemli bir parametre olarak kullanılmaktadır. Kişinin bel çevresinin boy uzunluğuna bölünmesi ile elde edilen sonuç 0,5 değerinden küçük olmalıdır. Başka bir deyişle kişinin bel çevresi, boy uzunluğunun yarısını aşmamalıdır.

Bel Çevresi / Boy Uzunluğu < 0,5

Örnek

Bel çevresi: 88 Boy uzunluğu: 186

Bel / boy oranı: 88 / 186 Bel / boy oranı: 0,47 (Normal)

Şişmanlığın Nedenleri?

Aşırı besin alımı, hareketsizlik, genetik faktörler, nöroendokrin (hormonal) etmenler, psikolojik sorunlar, bazı ilaçların kullanımı, cinsiyet, eğitim düzeyi, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkolizm vb nedenlere bağlı olarak şişmanlık gelişebilmektedir. İnsanlar çok büyük bir olasılıkla ilk 2 nedenden dolayı şişmanlamaktadır. Tiroit, pankreas, hipofiz, böbrek üstü ve cinsel bezlerin hormon yapımında ve salınmasındaki bozukluklar şişmanlıkta rol alır. Ancak yapılan araştırmalar hormonal bozukluklar sonucu şişmanlık olgusunun her 10 kişide 1 – 2 civarında olduğunu göstermektedir. Bu nedenle şişmanlığı direkt olarak hormonlara veya genetik yatkınlığa bağlamak ve arkasına sığınmak yanlış olur.

Garn’ın yaptığı araştırmada, normal ağırlıktaki anne ve babanın çocuklarında şişmanlık %8 – 9 iken, ebeveynlerden birinin şişman olması çocuklardaki şişmanlık sıklığını %40’a, her ikisinin de şişman oluşu %70’e çıkarmıştır. Ancak bu durumun genetik kadar ailenin beslenme alışkanlığından da ileri geldiği sanılmaktadır. Ebeveynlerin yediği yemeklerin enerjisinin genellikle yüksek olması, bütün aile bireylerinin fazla enerji tüketimine yol açmaktadır. Şişman bir ailenin beslediği kedi veya köpeğin de şişman olması, durumun sadece genetik olmadığını çok net bir şekilde açıklamaktadır. Peki, hangisi daha baskındır? Bu konuda daha farklı metotlara başvurma gereği duyan bilim adamları, evlatlık alınan çocukların vücut yapılarını ve ölçülerini hem biyolojik hem de evlatlık alan ailelerinkiler ile karşılaştırmışlar. Çalışma sonunda evlatlık alınan çocukların değerlerinin, evlatlık alan ailelerin değil biyolojik ailelerinin sonuçlarıyla orantılı olduğunun bulunması, genetik faktörlerin çevresel faktörlere göre daha baskın olduğunu işaret etmektedir. Genetik yapı silahı doldurur, çevresel faktörler tetiği çeker. Şişmanlık, genetik ve çevresel faktörlerin bir arada olduğu ciddi bir halk sağlığı sorunudur.

Özellikle çocukluk çağında gelişen şişmanlık daha büyük bir risk faktörü olarak görülmektedir. Çünkü bu dönemde görülen şişmanlıkta yağ hücrelerinin sayısı, yetişkinlerde ise hacmi artmaktadır. Dolayısıyla çocukluk çağında kazanılan yeni yağ hücrelerinden kurtulmak pek de kolay değildir. Çocuklukta şişman olanların %80’inin erişkinlikte de şişman olduğu, çocukluk çağında şişman olmayanlarda ise sonradan şişmanlamanın %20 – 40 civarında bulunduğu araştırmalarda rapor edilmiştir. 6 – 15 Yaş arası okul çağı çocukların %92’sinin her gün televizyon izlediği, İstanbul’daki ilk ve ortaöğretim okullarının %98’inde kantin bulunduğu ve sadece %2’sinde yemekhane bulunduğu dikkate alınırsa durumun ne kadar içler acısı olduğu çok net anlaşılmaktadır. Çocukluk çağı şişmanlığında iş yoğunluğunu bahane edip çocuklarıyla ilgilenmeyen, onları yanlış seçimler yapmaya sevk eden ebeveynler daha suçludur. “Ağaç yaşken eğrilir” sözünü “ağaç yaşken doğrulur” şeklinde düşünmek ve uzun vadede sağlığa yatırım yapmak en doğru davranış olacaktır. Bu nedenle şişmanlığın en önemli koruyucusu olan anne sütünden süt çocukluğu döneminde asla vazgeçilmemeli ve bebeklere ilk 6 ay sadece anne sütü verilmesi konusunda ısrarcı olunmalıdır. Hiç anne sütü almayan bebeklerde kilolu olma oranı %17 – 24 iken; 6 ay ve üzeri anne sütü alanlarda bu oran %4 – 9,6’ya kadar düşmektedir. Tüm bunlara ilave olarak, eve bakıcı olarak alınan yardımcının beslenme şeklinin de çocuğun büyüme ve gelişiminde oldukça önemli olduğu unutulmaması gereken bir gerçektir.

Yetişkinlerin zayıflaması durumunda yağ hücrelerinin sayısı pek değişmezken, sadece hacmi küçülmektedir; bu nedenle büyüme ve gelişme çağında şişmanlayan çocukların zayıflamaları daha zordur. Aşırı besin alımı ve hareketsizlik gibi eski alışkanlıkların geri gelmesi ile tekrar şişmanlamanın temelinde bu problem yatmaktadır. Bu nedenle şişmanlık kronik bir hastalık olarak görülmektedir. Nasıl ki kalp – damar hastalıkları, şeker hastalığı vb ömür boyu tedavi gerektiriyor, soğuk algınlığı gibi bir haftada iyileşmiyorsa, şişmanlık da benzer şekilde düşünülmeli ve bazı ilkelere ömür boyu dikkat edilmelidir.

Nerede Tedavi Edilmelidir?

Şişmanlık; fizyolojik, psikolojik, hormonal, metabolik, organik, sistemik, estetik ve sosyal etkileriyle yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Kalp – damar hastalıkları, hipertansiyon, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı, osteoartrit, safra kesesi hastalığı, kanser vb şu an için bilinen 50’den fazla hastalığa zemin hazırlayan ciddi bir sağlık sorunudur. Vücutta etkilemediği organ ve sistem yoktur.

Mademki obezite bir hastalık, o halde ilk adım doktor kontrolünden geçmek olmalıdır. Şişmanlığın altında yatan nedenlerin iyi bir şekilde analiz edilmesi için, kişinin bazı tahlil ve tetkiklerinin yaptırılması gerekir. Ardından diyetisyen, fizyoterapist ve psikolog ile birlikte ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Ancak günümüz Türkiye koşullarında böylesi bir ekip tarafından takiplerin yapıldığı merkezler sınırlı sayıda bulunmaktadır.

Yıllar öncesinde sokak aralarında küçük bakkallar varken, köşe başlarında açılan marketler sayesinde bu iş alanı zamanla can çekişir hale geldi. Bugünün koşullarında ise her geçen gün bir yenisi açılan süper, hiper veya grosmarketler insanların aradığı her türlü ihtiyacı sunarak cazibe merkezleri haline gelmektedir. Benzer bir mantık ile obezite problemi olan bireylerin doktor, laboratuvar, diyetisyen, psikolog, spor salonu gibi adresleri tek tek dolaşmasını ortadan kaldırıp tek bir çatı altında bu imkanları sağlayan merkezler, hatta oteller ön plana çıkmaya başladı. Elbette zayıflamak isteyen herkesin maddi açıdan böylesi ortamlarda konaklayarak bu imkanlardan faydalanması mümkün olmayacaktır. Bu durumda neler yapılabilir:

  1. Doktor kontrolünden geçerek diyetisyen bulunduran bir spor merkezine üyelik yaptırılabilir,
  2. Doktor ve diyetisyenin bir arada çalıştığı muayenehanelere gidilebilir,
  3. Özel veya devlete bağlı hastanelerde ilgili uzmanlardan destek alarak sonuca ulaşılabilir.

Tabi ki verilen diyeti hayata geçirmek ve spor yapmak koşuluyla. Özellikle ortopedik sorunu olan bireylerin fizyoterapist desteği almalarından ya da psikolojik nedenlerden şişmanlayan bir kimsenin psikolog tarafından destek almasından daha doğal ne olabilir? Kaldı ki günümüzde bir telefon kadar yakın hizmet vermeye başlayan yemek firmaları kişiye özel diyet mönüler oluşturarak kapınıza, hatta bulunduğunuz yere kadar teslim etmektedir. Diyet yapamamak mazeret olmaktan çıkıyor, yeter ki isteyin…

Ne Zaman Tedavi Edilmeli?

İlk olarak kişinin gerçek anlamda karar vermesi gerekir. Önce niyet, sonra diyet! Çok kararlı ve azimli olmak gerekir. Peki, bu aşamaya nasıl gelinir? Kişinin aşık olması, giydiği kıyafetin dikişlerinin patlaması veya şişmanlık sebebiyle üzerine yakışmadığını düşünmesi, kimi zaman sevilen bir kişinin imalı bakışları veya fazla kilolara istinaden olumsuz eleştiriler yapması, kimi zaman da ölüm korkusunun yaşanması zayıflama kararının alınmasında etkili olabilmektedir. Bazen “evde beslediğim köpeğimin sağlık harcamaları bile kendime yaptığım masrafı aşıyor” veya “bu mal varlığımı damatlarıma bırakacak değilim” düşüncesiyle bile insanlar diyet kararı alabiliyorlar.

Bir de işin sağlık boyutu var. Şeker hastalığı çıkmadan diyabetli gibi yaşanması durumunda ola ki hastalıkla karşılaşılsa dahi bocalanmaz ve yaşam şeklinde pek fazla değişikliğe gerek duyulmaz. Özellikle Türkler “bana bir şey olmaz” düşüncesi ile hareket etmeyi seven bir toplum. Nasıl ki kalp krizi geçirmeden, akciğer kanseri olmadan sigarayı kolayca bırakamıyorsa; kalbi sıkışmadan, ambulansa binmeden, ölüm korkusunu hissetmeden zayıflama kararı alamıyor. Toplum olarak illa ki bir sorun ile karşılaşmayı bekliyor, öncesinde tedbir almıyoruz. Madem kalp krizinden bahsettik, biraz düşündürücü bir bilgi verelim: Erkeklerde kalp krizi görülme sıklığı kadınlardan çok daha fazladır (bu durumda kadınlar şanslı görünüyor). Erkekler çekirge misali; birincide uyarı almakta, ikinci krizde sarı kart, üçüncüde ise kırmızı kart görmekteler. Buna karşılık çevrenizde kalp krizi geçirmiş fazla kadın göremezsiniz. Muhtemelen mezardadırlar. Gerçekten de kadınlar pek fazla kalp krizi geçirmezler, ancak olası bir krizin tahrip gücü çok kuvvetli olmakta ve direkt kırmızı kart görmek misali genelde ölümle sonuçlanmaktadır (bu durumda erkekler şanslı görünüyor). Bu durumda siz karar verin: Hangi cinsiyet daha şanslı? Sanırım erkeklerin kendilerine çekidüzen vermeleri için bir fırsatı olduğundan daha şanslı olduğu düşünülebilir. Ancak kalp krizi geçirildikten sonra yaşam şekli değişse de iç organlarda bir kere tahribat olmuş demektir. Asıl önemli olan; sağlık sorunu yaşamadan tedbir alabilmektir. Bazen kişi yeni kararlar almaya vakit bulamadan ölümü tadabilmektedir. Bu yüzden koruyucu sağlık hizmetleri sağlığın ve canlılığın sürdürülebilmesi konusunda en az tedavi edici sağlık hizmetleri kadar büyük önem taşır. O nedenle şişmanlığın tedavisinde her ne kadar eğitim, diyet tedavisi, fiziksel aktivitenin artırılması, yaşam tarzı değişikliği, ilaç tedavisi, cerrahi tedavi gibi konulardan bahsedilse de; en iyi tedavi hiç şişmanlamamaktır. Biraz olsun kemerler sıkmaya başladığında 1 – 2 seans da olsa diyetisyen desteği almakta yarar vardır. İlla ki şişmanlığı saptama yöntemlerindeki sınır değerleri aşmayı beklememek gerekir.

Kimlere Başvurmak Gerekir?

İngiltere’nin en köklü futbol kulüplerinden biri olan Liverpool FC’nin stadı Anfield Road’ın ana giriş kapısında, üzerine hikayeler, şiirler, şarkılar yazılmış dünyaca ünlü bir slogan yer almaktadır: “You’ll Never Walk Alone” (Asla Yalnız Yürümeyeceksin). Ekip, takım çalışmasını ve önemini anlatan bir söz. Takımda sen – ben kavramı yoktur. – Biz – görüşü hakimdir. “Birlikten kuvvet doğar” misali.

İyi bir futbolcu, verilen taktiği oyuna ne kadar yansıtırsa yansıtsın galibiyet tek iyi oyuncunun elde edebileceği bir başarı değil ise, iyi bir orkestra elemanı da tek başına kocaman bir hiçtir ve hep birlikte orkestra şefine riayet edilmesi gerekir. Aksi takdirde akortsuz sahneye çıkılması veya yanlış sese basılması gibi durumlarda konser, beklentiyi karşılayamaz ve seyirci perişan olur. Orkestra şefliği, yaylı çalgılar başta olmak üzere enstrümanları iyi tanımayı gerektiren zor bir meslektir. Herkes orkestra yönetebilir ama herkes orkestra şefi olamaz. Büyük Okyanus’ta ilerleyen 30 bin gros tonluk geminin dümenini 3 – 5 dakika için birine tutturmak gibi bir durum. Açık denizde herkes dümeni tutabilir. Asıl maharet; o gemiyi Çanakkale Boğazı’ndan geçirmektir.

Herkes diyet yazabilir, ama herkes diyetisyen olamaz.

Şişmanlık multifaktöriyel bir hastalık olduğu için tedavisinde de multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Etkili sonuç alınmasında endokrinolog veya dahiliye uzmanı, diyetisyen, psikolog ve fizyoterapistten oluşan bir ekip çalışması anahtar rolü oynamaktadır. Günümüzde birçok kronik hastalığın temel nedenini oluşturan şişmanlığın tedavisinde sağlık ekibinin temel direği olan hekim, hastanın klinik muayenesini yaparak gerekli gördüğü tahlilleri ister ve sonuçlarını yorumlar. Diyetisyen ise kişinin özelliklerine uygun beslenme modelleriyle normal ağırlığa iniş sürecini başlatan en yetkili ve etkin meslek mensubudur. Egzersiz programının oluşturulması için fizyoterapist ve yaşam tarzı değişikliğinin sağlanması için psikolog desteği alınması ile daha sağlıklı bir şekilde hedefe ulaşılır. Sonrasında kişi kilo koruma programına alınmalıdır.