Şu Çılgın Obezler!

Nasıl ki yanlış ilaç tedavi etmez, sağlığı tehdit ederse; benzer şekilde yanlış diyet de tedavi etmez, sağlığı tehdit edebilir. Ancak ülkemizde maalesef ilaç ve diyet konusunda insanlar halen ilgili uzmana başvurmaktan ziyade arkadaşına, komşusuna veya internete danışıyor. “Bak bu bana iyi geldi; al, sen de kullan” zihniyetini aşamadığımız sürece daha çok canlar yanacak gibi görünüyor. Tıp eğitimi almamış kişilerin insanlara sağlık öğütleri vermesi, hele ki ilaç veya diyet önerisinde bulunması son derece yanlıştır. Her mesleğin amatörlüğü olur, ama sağlık profesyonellerinin olmaz.

Biz Türkler olaylara tek taraflı bakmayı çok severiz. “Doktor bana ‘sigarayı bırak!’ dedi ama kendisi de içiyor, neden bırakayım ki?” diyerek bazı mazeretlerin arkasına sığınırız. Bu durumda doktor da hastası da yanlış bir davranış göstermektedir. Ancak bizler, bilim insanlarının ağzından çıkan sözleri çoğu zaman için dikkate almayarak, nasihatlere kulak asmayarak yaşayan bir toplumuz. Başımıza gelmedikten sonra “bana bir şey olmaz!” düşüncesi ile hareket etmeyi pek severiz. Uzmanların “kalp – damar hastalıklarına karşı kırmızı şarap ve bitter çikolatanın koruyucu etkileri vardır” gibi sözlerini hemen benimser, aynı uzmanın “haftada en az 3 gün yürüyüş yapılmalıdır, şekerden ve kızartmalardan kaçınmak gerekir” gibi yaşam tarzı değişikliklerini hiçbir zaman dikkate almayız. Yani sadece işimize geleni uygularız. Ülkemizde örnek tavırlar sergileyen bir uzmanın örnek alındığı pek görülmemiş bir olaydır. İşin trajikomik tarafı; ikinci el araba alırken, kendi kullandığı aracını satan dünya kadar oto tamircisi ilanı gözümüze çarpmasına rağmen “doktordan” sözünün prim yaptığı bir toplumda yaşıyoruz. Buna karşılık doktorları değil de siyasileri örnek alarak radyasyonlu çay veya kuşburnu çayı içen, kilo verdirdiği inancıyla 1 kg altın çilek meyvesi için dünya kadar para harcayan ve sonrasında ekonomik krizden dert yanan bir toplumuz. Ve sonrasında ne enteresandır ki bozulan sağlığını veya kötüye giden ekonomisini dikkate alan bir politikacı bulmakta zorlanıyoruz.

Nice insandan kilo verdiriyor, yağ yakıyor, metabolizmayı hızlandırıyor gibi duyumlar sonrası maden suyu, çim suyu, kekik suyu, ballı – limonlu su, ılık su, sirkeli su, alkali su, zayıflama çayı içtiğine ve kabak çekirdeği yediğine tanık oldum. Denizde dokunmaktan bile çekindikleri yosunların tabletlerini, içeriğinde ne tür kimyasalların bulunduğunu bilmedikleri sözde “bitkisel” bazen de özellikle “kaçak” zayıflama haplarını kullandığını, hatta tok tutar düşüncesi ile pamuk yuttuğunu vs mesleki hayatımda çok defa duydum. Yani bilimle yakından uzaktan ilgisi olmayan davranışlar sergilemekte üzerimize yok. O nedenle bugün birisi çıkıp “maydanoz basendeki yağları eritiyor” dese maydanozun fiyatı sanırım 3 – 5 kat artar.

Gün geçmiyor ki kitle iletişim araçlarında çarpıcı açıklamalar yapılmasın. Bilim, doğruların artmasından ziyade yanlışların azalması ile de ilerler. Ancak sağlık, beslenme ve özellikle şişmanlık alanında gündemi meşgul eden o kadar çok yöntemden söz edilmektedir ki; insanlar neye, kime inanacaklarını şaşırıyor. İnternet ortamında arama motorlarında Türkçe “diyet” kelimesini sorguladığınızda 0,12 saniye gibi kısa bir sürede yaklaşık 8.750.000 sayfanın; İngilizce “diet” kelimesini taradığınızda ise 0,17 saniye içerisinde 458.000.000 web sitesinin açıldığı hesaba alınırsa durumun ne kadar içler acısı olduğu ortaya çıkmaktadır. Maalesef “kanıta dayalı tıp” uygulaması yerine “uzmanın sözüne dayalı tıp” gündemi meşgul etmektedir. Çok merak ediyorum, acaba bu verilerin ne kadarı gerçek anlamda konunun uzmanları tarafından hazırlanmaktadır?

Ülkemizde yapılan bir araştırmada, tirajı yüksek 7 gazete 2 ay süresince incelenmiştir. Beslenme ile ilgili yayınlanan yazıların 2/3’ünün niteliksiz haber olduğu ve sunulan bilgilerin sadece %18,3’ünün bir uzman tarafından yazıldığı saptanmıştır. Medyada yer alan uzmanların idealist davranmayarak bilimsel olmayan açıklamalar yapma ihtimalini de hesaba alırsak, ortada çok büyük bir sorun olduğu görülmektedir. Zayıflama alanı çok geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır. Diyet ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda satılan bitkisel karışımlardan cerrahi operasyonlara, zayıflama çaylarından spor aletlerine kadar oldukça geniş bir pazar söz konusudur. Herkes bu zayıflama pastasından kendi payına düşeni, hatta çok daha fazlasını almaya kalkıyor. Kimisi çıkıp tek tip diyetler, protein ağırlıklı formülalar, bitkisel tabletler, %100 doğal olduğunu iddia ettiği ürünler önerirken kimisi de bazı iğnelerle zayıflattığını iddia etmektedir. Hele ki uydudan yayın yapan kanallara çıkarak, hatta yayın kanallarına sponsor olarak medyada dilediği gibi demeçler veren uzmanlar, “tanıtıcı reklam” adı altında RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) engelini de aşarak yalan yanlış beyanlarla bilgi kirliliğine yol açmaktadır. Tüm bunlara ilave olarak, bir de doğru bilinen yanlışların varlığı sıkıntıyı daha da artırmaktadır.

  • Akupunktur iğneleri, yanında verilen düşük enerjili diyet listesine kişinin kendini hazır hissetmesini sağlar. Kilo verdirmesine verdirir. Ancak kulağa takılan iğnelerden mi, yoksa düşük enerjili diyetten mi kaynaklı bilinmez. Bu noktada pek bir araştırma olmadığı gibi, verilen kilolar genelde geri alınır.
  • Zayıflama çayları ile verilen kilolar su kaybından öteye gitmez. Halbuki şişmanlık, vücuttaki yağ fazlalığını tanımlar. Vücut kaybettiği sıvıyı yerine koyduğu vakit o kilolar geri gelir. Yaşanacak bağırsak tembelliği (kabızlık) ise cabası.
  • Zayıflama eşofmanları da sadece su kaybı sağlar. Önemli olan yağ kaybıdır. Keşke insanlar bir eşofman takımı ile yattığı yerden zayıflayabilse de; devletlerin sağlığa ayırdığı bütçe ile biz diyetisyenlerin iş yükü de biraz hafiflese.
  • Tek tip besine dayalı diyetler bıkkınlık sağlar, kişide diyet sonrası aşırı besin ve kilo alımı görülür. Çoğunlukla su ve kas kaybı yaşanması da işin diğer önemli boyutudur.
  • Zayıflama ilaçları hekim kontrolünde alınmadığı takdirde ölüme bile varabilen çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. 3 Ay süresince diyet ve egzersiz tedavisine yanıt alınamadığı durumlarda ve ilgili uzman doktor öngördüğü takdirde destek olarak kullanılmalıdır. Diyet ve egzersiz olmadan, yaşam tarzı değişikliği sağlanmadan tek başına alınan zayıflama ilacının bir etkinliği yoktur.
  • Bölgesel incelme sağlayan veya pasif jimnastik yaptıran cihazlar kilo kaybı sağlamaz, sadece vücudu sıkılaştırıp ince görünmeye yardımcı olur. Bir balonu da ortadan sıksanız, bırakınca bir boğum yapar. Sonrasında eski haline geri döner. Zamanında fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinde bile kullanımı tartışılan bu tür cihazlar için harcanan zaman, aktif olarak spora ayrılsa çok daha sağlıklı sonuçlar elde edilir.

İnsan bir şeyin değerini onu kaybedince anlar. Örnek olarak; evinde yürüme bandı olan birisi aylarca elbise askısı olarak kullandığı cihazının bozulduğunu fark edince çok üzülür. Durumu tersinden düşünecek olursak; bir şeyin değeri onu elde edince kaybolur. Örnek olarak; sahilde veya yürüyüş parkurunda spor yapan insanlara özenmesine karşılık binaların iç içe bulunduğu ve spor yapmaya pek elverişli olmayan bir mahallede oturan kişi, hayal ettiği semte taşındığında bir kez olsun yürüyüşe çıkmaz. Gerçekten de bazı şeyler elde edilince kıymetini kaybediyor, bazı şeyler ise kaybedince kıymete biniyor. Önemli olan ise, sahip olunan değerleri en iyi şekilde kullanabilmektir. Çalıştığı gökdelenin merdivenlerini inip çıkarak zayıflayan danışanım da oldu; yazın sıcaktan, kışın soğuktan etkilenmeden alışveriş merkezlerinin tüm koridorlarını hızlı adımlarla 1 – 2 tur dolaşarak zayıflayan danışanlarım da. Yeter ki azmedin, gerisi teferruat.